Soğuk algınlığı

15 Şubat 2009 Pazar

Hapşırık, sürekli akan burun ve az da olsa hafif bir yorgunluk hissi... Hasta olduğunuz kesin. Ancak, hemen grip deyip paniğe kapılmaya gerek yok. Çünkü, 250'den fazla nedenden kaynaklanan soğuk algınlığına da yakalanmış olmanız mümkün.





Kış aylarıyla birlikte sokakta dolaşırken, hapşıran, kıpkırmızı burunlarını çeken insanların görüntüsü artıyor. Hemen hemen herkeste bir yorgunluk şikâyeti. Toplu mekânlarda kendini son ana kadar tutmaya çalışıp ama sonunda başarısızlığa uğrayıp "hapşuuu" diye feryat edenlerin utancı yüzlerine vuruyor. Bilim adamları hesaplamışlar. Hapşırık sırasında ağzımızdan çıkan havanın hızı, inanamayacaksınız ama, saatte 176 milometreye ulaşıyor.

Hapşırık, mevsimin en tipik hastalığı olan soğuk algınlığının ilk ve neredeyse kesin işaretlerinden biri. Ancak yukarıdaki cümleyi düzeltmemiz gerekiyor. Çünkü soğuk algınlığı tatil yapan bir hastalık değil. Her mevsim, yılın her ayı gelip insanların kapısını çalabiliyor. Ne var ki, sonbahar ile birlikte yoğunluğunda ciddi bir artış gözleniyor ve kış aylarında hareketliliği en üst noktaya çıkıyor. Mayıs ayında yeniden hız kesmeye başlıyor. Ancak adında taşıdığı soğuk kelimesiyle, her ne kadar bazı dillerde doğrudan bağlantı kuruluyorsa da, o kadar ilişkili bir hastalık değil. Örneğin İngilizler bu rahatsızlığı basit bir biçimde "cold" (soğuk) kelimesiyle tanımlıyorlar.

Ülkemizde nezleden üşütmeye kadar çok çeşitli sözcükler kullanılıyor. Bir gerçek var ki, hastalıkla soğuk arasında birebir ilişki yok. Bunun en güzel örneğini, Norveç'in kuzeyinde Kuzey Buz Denizi'ndeki Spitzbergen Adası'nda yaşayan insanlar veriyor. Soğuk kutup kışı boyunca, adada tek bir soğuk algınlığı vakasına rastlanmıyor. Buna karşılık, mayıs ayı gelip karlar erimeye başladığında, bu insanların içinde bulundukları dış dünyadan kopukluk sona eriyor ve sağlık sorunları baş gösteriyor. Dışarıdan gelen virüsler, mayıs sonlarında adadaki ilk soğuk algınlığı salgınına yol açıyor. Ama olay tamamen soğuktan da bağımsız değil. Çünkü soğuk, burun mukozasındaki kıl hücrelerinin hareketliliğini yavaşlatan bir olgu. Oysa kıl hücreleri mukozayı tıpkı bir sünger gibi sürekli temizliyorlar.

Virüsleri solunum yollarından uzak tutuyorlar ve onların tamamen hazmedilip zararsız hale getirildikleri mideye ulaşmalarını kolaylaştırıyorlar. Bu hücreler iyi çalışmadığında ise, virüsler solunum yollarından uzaklaştırılamıyor, orada kök salmaya ve yok edilmeden önce enfeksiyon yaratmaya zamanları oluyor.




Soğuk algınlığı ve grip hep karıştırılır
Kış mevsimine girerken soğuk algınlığı ve grip hastalığının sayısında önemli artışlar gözlenir. Sık sık karıştırılmakla birlikte ikisi ayrı rahatsızlıklardır. Soğuk algınlığı ve grip arasındaki en önemli fark, soğuk algınlığında yüksek ateş ve genel durum bozukluğu gözlenmezken, gripte çok yüksek ateş, genel durum bozukluğu ve araya giren seconder (ikincil) bakteriyel enfeksiyonlar görülebilir. Soğuk algınlığı burun tıkanıklığı, burun akıntısı, boğazda yanma hissi ve öksürük ile başlar. Genellikle halkın dediği gibi soğuk algınlığı ilaçla bir haftada, ilaçsız yedi günde iyileşir. Soğuk algınlığına neden olan çok sayıda virüs vardır. Bunlar rinovirüs, adenovirüs, solunum yolları sinsisyal virüsleri, korona virüsü ve enterovirüslerdir. Bu virüslere dünyanın her yerinde rastlanabilir. Rinovirüsler sonbaharda bazen de ilkbaharda salgınlar yapıyor. Korona virüsler kış aylarında, enterovirüsler ise sonbaharda salgınlara neden oluyor. Her virüsün çoğalma koşulları farklı olduğundan havanın ısı ve nem derecesine göre değişiklik gösterebiliyor. Soğuk algınlığı hasta kişinin aksırık-öksürük sırasında havaya saçtığı virüs taneciklerinin solunması sonucu; bunun dışında tokalaşma, öpüşme ve kalabalık ortamda bulunma durumunda da bulaşabilir. Soğuk algınlığı belirtileri başladıktan sonra insanlar çoğu kez dinlenmeksizin ayakta geçirebiliyor. Ancak, araya giren sinüzit veya orta kulak iltihabı oluştuğu zaman mutlaka dinlenmek gerekir. İstatistiki değerlendirme yapılmadığı için, ülkemizde soğuk algınlığının görülme sıklığı kesin olarak bilinmiyor. Çünkü, bir çok kişi, soğuk algınlığını ciddiye alıp doktora gitmiyor. Eczaneden aldıkları burun damlası ve burun açıcı ilaçlarla kendilerini tedavi ediyorlar. Araya bir komplikasyon girdiği zaman ancak doktora başvuruyorlar. Her ne kadar soğuk algınlığı ile aynı anlamda kullanılsa da grip tamamen farklı bir hastalık. Gribal enfeksiyonun etkeni enflüanza virüsleridir. Enflüanza her yıl bazı farklılıklar göstermekle birlikte, çoğunlukla kış mevsimine girerken dünyanın her yerinde salgınlara yol açıyor. Virüs solunum yollarından girdikten 2-3 gün sonra kana karışarak tüm organları etkisi altına alıyor. Aniden titremeyle yükselen 39-40 dereceyi bulan ateş, baş ağrısı, kas ağrısı, halsizlik ve genel durum bozukluğu görülen başlıca belirtilerdir. Ateş 3-4 gün sürdükten sonra yavaşça düşmeye başlar ve hastanın genel durumu düzelir. Ateş düştükten sonra ikinci kez yükselirse bu, araya sinüzit, orta kulak iltihabı veya bir pnomoni (zatürree) geliştiğinin ifadesidir. Bu durumda kesinlikle bir doktora başvurmak gerekir. Gribal enfeksiyonun seyri sırasında enflüanza virüsleri kalp zarı iltihaplanması, beyin zarı iltihaplanması, akciğer ve karaciğer iltihaplanması yapabilir. Gribal enfeksiyonun tedavisi için yaklaşık bir hafta dinlenmek gerek. Hasta bol sıvı gıdalar almalı. B ve C vitamini hastaya destek sağlar. Ancak, vitaminler tedavide yararlı olmakla birlikte korunma esnasında faydalı olduğu gözlenmemiştir. Gripten korunmanın en etkin yöntemi grip aşısı yaptırmak. Grip aşısı her yıl Eylül-Kasım ayları arasında yapılıyor. Koruma süresi bir yıl kadar. Aşılanmış bazı kişilerde hastalık görülebilir ancak, belirtiler hafiftir. Önemli bir iş gücü kaybına yol açmaz. Prof.Dr. Murat Dilmen İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı

Soğuk algınlığı ciddi bir toplumsal ve ekonomik sorun. Çünkü, en gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde bile, bu rahatsızlık yılda 40 binden fazla iş saati ve 300 milyon euroya varan gelir kaybına yol açıyor. Ülkemizde bu yönde yapılan ciddi istatistikler olmadığı ve insanların büyük bir bölümü soğuk algınlığını ayakta geçiştirdiği için elimizde ne yazık ki somut rakamlar yok.

Her 4 soğuk algınlığı vakasından 2 tanesine, tıp dünyasının çok yakından tanıdığı 4 virüsten biri neden oluyor. Bu virüsler, solunum yolları hücrelerinde enfeksiyonlara yol açıyorlar. Uzmanlar, bu virüslerden kaynaklanan 250 farklı soğuk algınlığı tipi olduğunu belirtiyorlar. Soğuk algınlıklarının geri kalan yüzde ellisini ise, henüz bilinmeyen ve tanımlanmayan virüsler oluşturuyor. İşte bu nedenle, hiç kimse bu hastalığa karşı oluşturulmuş bir bağışıklık sisteminden söz edemiyor.

Tüm bilim adamlarının üstünde uzlaştıkları tek nokta ise, hastalığın yoğunluğunun yaş ilerlemesiyle birlikte azaldığı... Dünya Sağlık Örgütü'nün verdiği rakamlara göre, bir yaşına kadar bebekler yılda ortalama 8,3 kez, beş yaşına kadarki çocuklar ise yılda ortalama 7,4 kez soğuk algınlığına yakalanıyorlar. Ergenlik çağından sonra bu rakam yılda ortalama 5,6'ya düşüyor. Yakalanma riski 50'li yaşlarda en düşük noktaya ulaşıyor ve daha sonra risk yeniden artıyor. Kısacası, bu hastalığa karşı en duyarlı olan kitle, küçük çocuklar ve yaşlılar...

0 yorum:

Yorum Gönder